KUDÜS GÜNÜ PROGRAMI

img

                                                                                                                      08.05.2021

ÜMMETİN BİRLİK VE DİRİLİŞ GÜNÜ: KUDÜS GÜNÜ’NDE, KUDÜS’ÜN İSLAMIN OLDUĞU, GÜR BİR SES İLE HAYKIRILDI

Kudüs şuuruna sahip Müslümanlar tarafından, uzun bir zamandır, İslam coğrafyasının her yerinde, her Ramazan ayının son Cuma günü Kudüs Günü olarak değerlendirilmektedir.  

Bu münasebetle Anadolu Gençlik Derneği (AGD) – Milli Gençlik Vakfı (MGV) uzun yıllardır düzenlediği Kudüs Günü programını bu yıl AGD TV üzerinden tertip ederek tüm dünyaya hakkın gür sesini bir kez daha haykırmış oldu.

Tertip edilen program ile hem Müslüman toplumun Kudüs meselesindeki hassasiyeti tekrardan tazelendi hem de tüm dünyaya Filistinli kardeşlerimizin sesi duyurulmuş oldu.

Programda Kudüs denilince dünyada akla gelen en önemli isimlerden olan Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Kudüs için şehadet şerbeti içen şehitler ve Kudüs davasında önemli yer tutan dava önderleri anıldı.

Dünyanın dört bir yanından katılımcıların takip ettiği programda Milli Görüş Lideri - Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, AGD-MGV Genel Başkanı Salih Turhan, Filistin Büyükelçisi Dr. Faed Mustafa, İran Büyükelçisi Muhammed Farazmand ve Pakistan Büyükelçisi Muhammed Syrus Sajjad Qazi konuşmalarını gerçekleştirdi.

Programda; “Kudüs’ün hali dünyanın halidir. Tarihin önemli bir bölümü Kudüs ve çevresi üzerine şekillenmiştir. Batıl hakimse Kudüs’e, dünya batıl; hak hakimse Kudüs’e, dünya hak nizamının gölgesinde şekillenmiştir. Bizler için Kudüs zaferin nişanesidir. Tek kişi kalsak bile mücahedemiz ve hayallerimiz Kudüs'ün etrafında adil bir dünya kurulacağı gün içindir. Bizler hep Kudüs’teyiz. Kol saati gibi taşırız. Zafere ayarlıdır vakitlerimiz. Bizler hep Kudüs’teyiz. Zalim anlaşmalar ne söylerse söylesin. Yalancı tarih neyi dayatırsa dayatsın. Biliriz ki; doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle, Kudüs İslam’ındır” mesajı gür bir şekilde hep bir ağızdan dünyaya mesaj olarak verildi.

 

Asiltürk: “Siyonistlerin amaçları, İslam dünyasını bölüp, parçalayarak, Büyük İsrail’i kurmaktır.”

Milli Görüş Lideri – Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk, Siyonistlerin amaçlarının; İslam dünyasını bölüp, parçalayarak Büyük İsrail’i kurmak olduğuna vurgu yaptı.

Asiltürk konuşmasında şunlara değindi:

“Kudüs adına yapılan bu toplantıyı çok manalı buluyorum. İlk Kıblemiz olan Kudüs hiç şüphesiz Müslümanların bütün ihtilaflarını ortadan kaldırıp, birlik sağlayacakları en önemli ortak noktamızdır.

Alimler, kanaat önderleri, düşünürlerin rehberliğinde İslam ümmeti, mazlum Filistin halkına sevgi ve desteğini belirterek Kudüs ve kutsal mekanların işgalini kınadığını ifade ediyorlar. Ancak bu yetmez. İslam ülkeleri birlikte hareket ederek, bu zulmü önlemeye mecburlardır. İslam ülkelerinin idarecileri bu ihmalin bedelinin ne olduğunu hesap günü anlarlar.

Asiltürk: “Siyonistler İslam ülkelerine sözde özgürlük getirmek ve İslam ülkeleriyle normalleşme adı altında başta İslam alemi olmak üzere bölgemizde planlı karışıklıklar çıkarmaktadırlar.”

İnsanlar birlerce yıldır hak ve batıl mücadelesine şahit oldular. Hak peygamberlerin yoludur. Batıl ise firavunların yoludur. Allah tarafından gönderilen peygamberlerin tamamı Hakkı üstün tutarak, zulme ve zalimlere karşı iyi, güzel, faydalı ve adaletli olanı uygulamak ve yerleştirmek için mücadele etmişlerdir. Peygamberler bu mücadelelerini insanlara doğru olan yolu öğretmek, Hakkı hakim kılmak için yapmışlar. Mücadelenin nasıl yapılacağını bizlere göstermişlerdir. Aynı zamanda fiili olarak da uygulamışlardır.

Peygamberlerin başlattığı Hak, adalet merkezli medeniyet insanlara saadet getirmiştir. Bütün peygamberler aynı akideyle ve tevhitle emir olmuşlardır. İnsanları İslam’a davet ederken ve batıl ile mücadele ederken temel ölçü tevhit olmuştur. Müslümanların tevhit inancı ve cihat şuuru azaldıkça; firavunlar, nemrutlar ve devamlarındaki zihniyetler sömürü ve zulmü esas alarak güçlendiler. Allah’a ve peygamberlerine savaş açan zalimler gücü ele geçirerek, insanlığa zulüm ettiler.

Günümüzde küresel gücü, batının desteğiyle ele geçiren batıl zihniyet olan Siyonistler bunu temsil etmektedirler. Hakkı savunan ise inançlı, itikadı sağlam, cihat şuuru taşıyan Müslümanlardır.

Siyonistler İslam ülkelerine sözde özgürlük getirmek ve İslam ülkeleriyle normalleşme adı altında başta İslam alemi olmak üzere bölgemizde planlı karışıklıklar çıkarmaktadırlar. Amaçları, İslam dünyasını bölüp, parçalayarak, Büyük İsrail’i kurmaktır. Hedefleri kendileri için vaat edildiklerine inandıkları Fırat ile Nil Nehirleri arasındaki topraklarda Siyonist Büyük İsrail Devleti’ni kurmaktır. Amaç budur. Bizler Müslümanlar olarak karşı karşıya kaldığımız bu olayları iyi okumamız ve ferasetle önlemler almamız gerektiğini idrak etmeliyiz.

Asiltürk: “Müslümanlar, Kudüs ve Filistin sorununda birlik sağlayıp, çözemedikleri müddetçe, diğer sorunlarda da birlik sağlayamazlar ve çözüme ulaşamazlar.”

Müslümanlar, Kudüs ve Filistin sorununda birlik sağlayıp, çözemedikleri müddetçe, diğer sorunlarda da birlik sağlayamazlar ve çözüme ulaşamazlar. Sizlere hatırlatmak isterim ki; bundan 50 yıl önce İslam dünyasının ortak sorunu Filistin ve Kudüs idi. Bugün geldiğimiz noktada İslam dünyasında birçok bölge Filistin gibi Siyonistlerin kontrolü altına girmiş ve bazı İslam ülkeleri Siyonistler lehine Filistin davasını da ortadan kaldırır davranışlara başlamışlardır.

Bugün karşı karşıya olduğumuz Siyonist plana karşı İslam ülkelerinin şuurlu ve ferasetli davranarak birlik içinde, mezhebi, siyasi ve coğrafi farklılıkları ve ihtilafları ne olursa olsun bir kenara bırakarak, birlikte hareket etmenin tek kurtuluş olduğunu anlamaları lazım. Bunun için diyoruz ki; küfür tek millettir. Müslümanlarda tek bir ümmettir.

Sözlerimin sonunda ümmet olmanın bir gereği olarak İslam dünyasında Kudüs adına hayırlı çalışmalarda bulunup, önderlik eden bütün şahsiyetleri hayırla yad ediyorum.”  

 

Karamollaoğlu:  Siyonist İsrail bir gün o topraklarda yaptığı zulmün hesabını mutlaka verecektir.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu; Kudüs’ün tarih ve Müslümanlar açısından önemine vurgu yaparak, Siyonist İsrail’in bir gün Filistin topraklarında yaptığı zulmün hesabını mutlaka vereceğini belirtti.

Karamollaoğlu konuşmasında şunlara değindi:

“Kudüs bizim için çok büyük önem taşıyan bir şehirdir. Kudüs, Müslümanların ilk kıblesidir. Peygamber Efendimiz (sav) kendisine ayrı bir mesaj gelene kadar namaz kılarken yönünü hep Kudüs’e çevirmiştir.

Biz Kudüs denildiği zaman birkaç kişiyi hatırlamak mecburiyetindeyiz. Bunlardan bir tanesi Hz. Ömer Efendimiz. Kudüs’ün fethini o gerçekleştirdi. Ama fetih dediğimiz zaman kılıçla yapılan bir fetih değil. O zaman Kudüs’te yaşayanlar artık Müslümanlar karşısında bir direnç gösteremeyeceklerini anladıklarında biz Kudüs’ü halifeye teslim ederiz demişlerdir. Hz. Ömer Efendimizde bundan dolayı, Kudüs’e kadar gitmiş ve Kudüs anahtarları kendisine teslim edilmiştir.

Önemli bir nokta var burada. Namaz vakti geldiğinde namaz kılmak istediğinde kendi ibadet hanelerini Hz. Ömer Efendimize teklif edenler, hiç tahmin etmedikleri bir cevap ile karşılaştılar. Ben eğer burada sizin bana gösterdiğiniz yerde namaz kılmaya kalkarsam yarın Müslümanlar bunu örnekler alırlar ve sizin bütün ibadethanelerinizde namaz kılma hakkı olduğu kanaatine kapılırlar. Bundan dolayı ayrı bir mekanda namaz kılacağım, demiştir. Bu Müslümanların, gayrimüslimlere yaklaşımının en güzel simgelerinden birisidir.

İkincisi de hiç unutmayacağımız kişi Selahattin Eyyubi’dir. Bildiğiniz gibi Haçlı Seferleri neticesinde Kudüs belli bir süre;  90 seneye yakın Hristiyanların eline geçmiştir. Hristiyanlar, Kudüs’ü işgal ettikten sonra kan gövdeyi götürmüş, akan kan atların üzengilerine kadar ulaşmıştır. Böyle tarif ediliyor. Ama aradan 90 sene geçtikten sonra, Müslümanlar bir araya gelip güçlendikten ve Kudüs’ü Fethettikten sonra birden bire Kudüs’e huzur geliyor. Barış geliyor. Selahattin Eyyubi, hiçbir gayrimüslimin zarar görmesine fırsat vermiyor. Niye bunu belirtiyoruz. Bugün Kudüs’teki vahşeti görenler bunu anlamak mecburiyetindeler.  

Karamollaoğlu:  “Müslümanlar ne zaman Kudüs’e girmişlerse hep huzur ve barış getirmişlerdir.”

İslam; huzur ve saadet dinidir. Bu sadece kelimelerin ifadesiyle değil, bu Müslümanların tavırlarıyla da net bir şekilde ortaya konulmuştur. Müslümanlar ne zaman Kudüs’e girmişlerse hep huzur ve barış getirmişlerdir. Hristiyanların ve Yahudilerin Kudüs’te inandıkları gibi yaşamalarına ve ibadet etmelerine fırsat vermişlerdir. Bugün öyle mi? Bugün geldiğimiz nokta hepimizi derinden endişelendiriyor. Tam bir vahşet var. Müslümanların hoşgörülü yaklaşımına karşın, Siyonistler saldırıyorlar ve katliamlar yapıyorlar.

Peki bu iş nasıl başladı? Bu iş Endülüs döneminde başladı. Endülüs’te Müslümanlar zayıflayıp, Hristiyanlar bölgeye hakim olunca, o günkü Hristiyanlar müthiş bir katliama girdiler. Bütün Müslümanları, bütün Yahudileri ya göçe, yahut da katliama veya kendileri gibi inanmaya davet ettiler. Onun içinde maalesef Endülüs’te Müslüman kalmadı. Yahudilerin gidebilecekleri bir yer yoktu. Müslümanlar, Osmanlı’ya sığındı. Kuzey Afrika’ya geçtiler. Ama Yahudiler nereye gidecekti? Osmanlı’dan destek istediler. Osmanlı hükümdarları kapıları onlara açtılar, geldiler ve asırlarca Osmanlı topraklarında huzur içinde yaşadılar.

Geçmişte bazı fitne hareketlerine girdiler ama bu son bir asırlık dönem ibret verici bir dönemdir. Daha doğrusu 120 yıllık dönem, 1897’de Yahudilerin Kudüs’e gitmeleri ve orada bir devlet kurmaları için İsviçre’de bir konferans tertip edildi. Basel’de yapıldı bu konferans. Toplantıyı düzenleyenler İngiltere’deki Yahudi zenginleri ikaz ettiler ve destek istediler. Ancak Osmanlı’dan toprak isteyince, Sultan Abdülhamit Han rıza göstermedi. Bunun üzerine Sultan Abdülhamit Han’ı tahtan indirmeye, Osmanlı’yı yıkmaya karar verdiler. Osmanlı durduk yere tabiri caizse 1. Cihan Harbine girdi.

İngilizler Balfour Deklarasyonu ile İngilizlerin Filistin’i savaştan sonra işgal edeceğini ve orada bir Yahudi Devletinin kurulmasına destek vereceğini ilan ettiler. Maalesef Osmanlı, 1. Cihan Harbinden yenik çıkınca, oralar işgal edildi ama bir devlet kurulamadı. Neden? Çünkü orada yaşayan bir Yahudi nüfusu yoktu. Düşünebiliyor musunuz? Yahudilerin yaşamadığı bir beldeden bahsediyoruz.  İşte bir 2. Cihan Harbine ihtiyaç duyuldu. Bir Yahudi Devleti’nin kurulabilmesi için 2. Cihan Harbi sonunda işte o bölgede Yahudiler kendi kurdukları birliklerle 1947 yılında İngiltere’nin desteğiyle ve BM kararı ile bir Siyonist İsrail Devleti’ni kurdular. Ondan sonrada zulüm başladı.

Karamollaoğlu:  “Siyonist İsrail, Filistinlilere insanca yaşama hakkı bile tanımamaktadırlar.”

Siyonist İsrail, Filistinlilere insanca yaşama hakkı bile tanımamaktadırlar. Dünya’nın en vahşi ülkesi şu anda Müslümanlar için ne yazık ki İsrail’dir. Tam bir zulüm. Topraklarına bile sahip değiller. İsrail’i hiç duymamış, İsrail’e hiç gelmemiş olan insanlar dünyanın dört bir yanından toplanıyorlar. Müslümanlardan gasp ettikleri topraklarının üzerine inşa edilen binalara yerleştiriliyorlar. Bu zulmün emsali yok. Müslümanların Mescid-i Aksa’da ibadetine engel oluyorlar. Kudüs’te ibadet Müslümanlar için işkenceye dönüşmüş vaziyette. Bizim buna rıza göstermemiz mümkün değil. Bundan dolayı bizler Kudüs’te yaşayan, ömrünü Filistin davasına adayan Filistinli kardeşlerimizi gönülden kutluyoruz. Onların verdikleri mücadeleyi hakikaten herkes veremez. Bu kadar zulme rağmen dirençlerinde ısrarlılar.

Oradaki kardeşlerimize en büyük tavsiyemiz; lütfen bölünüp, parçalanmayın. Birlik ve beraberliğinizi muhafaza edin. Bu sizin en büyük gücünüz olacaktır. Siyonist İsrail bir gün o topraklarda yaptığı zulmün hesabını mutlaka verecektir.

Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nin ortaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nin esas adı Büyük İsrail Projesi’dir. Bizim buna rıza göstermemiz mümkün olmaz. Adalet duygusu buna rıza göstermez. İnsaf sahibi Yahudiler bile buna isyan ediyorlar. Dünyadaki herkes onların kölesi olacak diye bir beklenti içindeler ama bu hayalleri Allah’ın izniyle yerle bir olacaktır.

Bizler Müslümanız. İslam şefkat ve merhamet dinidir. Biz kimseye zulüm etmeyiz ama zalimler karşısında da pes etmemek bizim en önemli görevlerimizden biridir. Kudüs bizim davamızdır. Davamız olmaya da devam edecektir.”

 

Turhan: Kudüs açısından mücadele etmek tercihi bir mesele değil, bir görev mecburiyetimiz var.

Anadolu Gençlik Derneği – Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanı Salih Turhan, Kudüs’ün Müslüman gençliği açısından önemine vurgu yaparak, Kudüs açısından mücadele etmek tercihi bir mesele olmadığını, bir görev mecburiyeti olduğunu belirtti.

Turhan konuşmasında şunlara değindi:

“Bu mübarek günde, Kadir gecesine eriştiğimiz bu Ramazan gününde, Rabbim bizleri Özgür Kudüs Günü’nde buluşmayı nasip etsin.

Kudüs bizim için niçin önemli? Biz bu programları niçin yerine getiriyoruz? Niçin yapıyoruz?

Kudüs malumunuz Hz. Adem’in Kabe’yi imarından sonra imarı gerçekleştiriliyor ve Müslümanların ilk Kıblegahı oluyor. Bunun için çok çok önemli. İlk Kıblegahı dediğimizde Müslümanlara namaz farz kılındıktan sonra 17 ay Kudüs’ü Şerife dönerek Müslümanlar namazını kılmıştır. O açından ilk Kıblegahımız, Müslümanlar açısından çok unutulmaz bir şey.

İkincisi; Kudüs’ü Şerif’in bizim için önemi ise birçok peygamberin mücadelesine merkezlik etmiştir. Şehitler bile vermişiz peygamberlerden. Hz. Yahya’nın, Hz. Harun’un, Hz. İbrahim’in, Hz. Yakup’un, Efendimiz (sav)’in mücadelesi var. O açıdan peygamberlerin mücadele alanı Kudüs’ü Şerif.

Üçüncüsü; tarihimiz açısından, inancımız açısından incelediğimizde Müslümanların çok fazla imtihanın olduğu bir yerdir. Sürekli mücadele var. Sürekli gözyaşı var. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler açısından da önemli bir yer Kudüs’ümüz. Bu mücadele alanı ile alakalı Efendimiz (sav) buyuruyorlar ki; dünyanın her tarafında cihat bitse, Kudüs’ün etrafında cihattın bitmeyeceğini ifade ediyor. O açıdan sürekli mücadele var.

Dördüncü olarak ise; oraya dönük ideallerimizi sürekli sıkı tutmamız gerektiği Efendimiz (sas) tarafından ifade ediliyor. Nedir o?  Buyuruyorlar ki; “Kudüs’e gidin. Gidemiyorsanız kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı gönderin.” Orada zeytinyağı bir sembol. Yani orası için mücadele edin. Oraya sahip çıkın. Orası Müslümanların beldesi, bu noktada mücadelenizden geri durmayın diye Efendimiz (sav)’in bu noktada ortaya koymuş olduğu ölçüler var.

Yani tarihi süreçten bugüne kadar ecdadımızın ortaya koymuş olduğu, Selahattin Eyyubilerin, Hz. Ömerlerin ortaya koymuş olduğu mücadele hep Efendimiz (sav)’in bu noktadaki talimatını yerine getirmek, ilk Kıblegaha sahip çıkmak, bununla birlikte İsra ve Miraç hadisesinin yaşandığı, namazın müjdesinin gelmiş olduğu, Efendimiz (sav)’in bütün peygamberlere imamlık ettiği mübarek beldedir Kudüs’ü Şerif. O açıdan Kudüs açısından mücadele etmek tercihi bir mesele değil, bir görev mecburiyetimiz var. Oraların kurtulması için gecemizi, gündüzümüze katmamız gerek.

Turhan: “Milli Gençliğin Kudüs davasına sahip çıkmak gibi bir görevi vardır.”

Şu anda oraya dönük birçok planlamalar var. Buna karşın Anadolu Gençliğin, Milli Gençliğin ve Milli Görüş gençliğinin, Kudüs için mücadelesinde saydığımız sebeplerden ötürü, kan ve gözyaşının devam ettiği beldenin tekrar İslam’ın güzellikleri ile buluşması, rahmetiyle buluşması gibi bir görevimiz var. Bunun için Ümmetin Birlik ve Diriliş Günü; Kudüs Günü programımızı gerçekleştiriyoruz.

Turhan: “Eğer Kudüs’ü Şerif’te yaşanan problemler ortadan kalkarsa Dünya’nın diğer tarafında yaşanan problemlerde Allah’ın izniyle ortadan kalkacaktır.” 

Kudüs’ü Şerif meselesi, Filistin davası; bir ülkenin, bir toplumun, bir kuruluşun meselelere nasıl baktığını anlamak için öncelikle Kudüs’e nasıl baktığını irdelememiz gerekiyor. Bu konuda neler yapılıyor? Herhangi bir İslam beldesi açısından söylüyorum. Ben Müslümanım diyor evet güzel ama Kudüs meselesi gündeme geldiğinde İsrail’in yanında yer alıyorsa burada problem var demektir. Bizim bu noktada ben Müslümanım dememiz yeterli olmaz. Çünkü Kudüs ile alakalı vazifelerimiz var bizim.

Diğer İslam beldeleri açısından yaşanan sıkıntıların hepsiyle irinti, Kudüs’te yaşanan sıkıntılar. Eğer Kudüs’ü Şerif’te yaşanan problemler ortadan kalkarsa Dünya’nın diğer tarafında yaşanan problemlerde Allah’ın izniyle ortadan kalkacaktır. Niçin? Kudüs mücadelesi açısından incelediğimizde; Filistin topraklarını İsrail’in terör grubu 1947 yılında zorla gasp etmiş oldu. 1917 yılındaki Balfour Deklarasyonu ile birlikte süreç başlamış oldu. İngiltere’nin Dış İşleri Bakanı tarafından ortaya konan o sahte bildiri ile birlikte sanki o beldeler İsrail’in topraklarıymış gibi dünyanın birçok yerindeki Yahudi topluluklarını nüfus sayısını fazla göstermek için oraya getirdiler ve bu topraklar Filistinlilerin değil Yahudilerin algısını yerleştirmeye çalıştılar. 1917’de başladı 1947’deki Yalta Toplantısında Büyük İsrail Devleti’nin çalışmasını başlatmış oldular. Neydi bu Büyük İsrail Devleti’nin amacı; Nil ile Fırat Nehri arasındaki toprakları Büyük İsrail Devleti’nin içerisine katmaktır.

İsrail bayrakları arasındaki iki çizgi Nil ile Fırat arasındaki topraklar İsrail toprakları olacak, Yahudilerin toprakları olacak, Yahudilerin dışındaki insanların Yahudilere köle olması için yaratıldığına inanan böyle sapkın bir bakış ile hareket eden bir toplum. O açıdan 1948 ve onun öncesinde 1917 öncesindeki süreçlere baktığımızda orada İsrail’in dünyaya hakimmiş gibi hareket etmesi ile diğer İslam beldeleri içerisindeki karmaşayı ortaya koydular.

Nereye giderseniz gidin ya finans sektörünü, ya ekonomiyi kontrol ediyorlar, ya da bir baktığınızda ticaretin genelinde İsrailli Yahudi iş adamlarının kontrol ettiğini görüyoruz. Bunlara hakim olduktan sonra güce hakim oluyorlar. Dünya’da iktidarları değiştirip yeni iktidarları belirliyorlar. En son Amerika’daki süreçte de hep beraber gördük. Orada Evangelist bir bakış açısı var. Bu bakış açısı içerisinde Yahudilere hizmeti inançlarının bir parçası olarak gören Amerika’da bir yapı var. İsrail, Kudüs’ten ve Filistin topraklarından defedildikten sonra Allah’ın izniyle yeryüzünde kan ve gözyaşı bir an önce dinecektir. Onun ümidi içerisindeyiz.

 Turhan: “Müslüman Gençler olarak Müslümanın izzetini korumak gibi bir vazifemiz var.”

Filistin davası, Kudüs davası ya da İslam ülkelerinde herhangi bir beldede yaşanan sıkıntılar gündeme geldiğinde sadece vazife olarak basın açıklamaları, eylemler, mitingler algısı oluşuyor gençlerimizde ve insanımızda. Biz bu eylemleri, bu mitingleri, bu basın açıklamalarını yerine getirdiğimizde aslında vazifemizi yapmış gibi bir algı oluşuyor. Tabi onların yapılması çok çok önemlidir. Bir duruştur. İbrahim’in yanında olduğumuzu, Müslümanın yanında olduğumuzu göstermek adına önemli bir adımdır bu çalışmalarımız. Ancak bununla birlikte sonuç itibariyle Müslüman hayatını Allah tanzim etmiş. Hiçbir alanı boş bırakmamış. Çünkü İslam; Şamil ve Kamil bir din olarak ortaya konuldu. Ne az ne çok, her şey tastamam dört dörtlük gönderilmiş bir dinimiz var. Bu dinimizin ortaya koyduğu ölçüler içerisinde bütün hayatımızı kapsayacak tarifler var. Namazın, yürümenin, ticaretin, devleti yönetmenin ölçüsü var. Ama bununla birlikte Müslümanın izzetini korumak gibi bir vazifemiz var. Kardeşlik gibi bir vazifemiz var. Herhangi bir beldede problem olduğunda sanki kendi evimizde problem oluyormuş gibi hissetmemiz ve bunun ortadan kaldırılması için çalışmak gibi bir mesuliyetimiz var.

Yani Müslümanların yanında olmak, sıkıntılarını gidermek bizim için tercihi bir mesele değil, bir vazife, bir farz ibadettir. O açından bizler, Müslüman gençler olarak ne işle uğraşıyorsak olalım, hayatımızın bütün alanlarında nasıl olurda Müslümanların faydasına, nasıl olurda dünyada zulümler ortadan kalkar, bu noktada yol haritasını belirlememiz gerekir. Hele ki Kudüs davası açısından baktığımızda gündeminin büyük bir bölümünü işgal etmesi gerekir; Mescidi Aksa, Kudüs, oradaki zulümlerin giderilmesi.

Yeryüzündeki Müslümanların duruşunu belirlemesi açısından Kudüs bir turnusol kağıdıdır. O açıdan Müslüman gençler olarak; sürekli gayretimiz içerisinde cihadımız olmalı, yeryüzünde adaleti tesis etmenin gayreti olmalı, gecemizi gündüzümüze katarak hem Türkiye’de hem de diğer İslam beldelerinde Hakkın hakim olması için gayret etmemiz gerekir. Kudüs öğrenciliğimizde de, ticaretimizde de, işimizde de, sürekli zihnimizde olması gereken bir vazifedir. “